Kendimce Düşünceler - 26: Matematik Sabır Olayıdır
Sağaltma: Sarımsak, yılan zehri ve cerrahi üzerine notlar.⚕️ Basın-yayın niçin hür olmalıdır? 📰 Oku: Bizden Önceki Dünya 📚 İzle: Freedom Writers🎬
Başlarken
Artık yenileri basılmıyor ve tedavüldekiler dolaşıyor olsa da, bir yerlerden 2009 veya sonrasında çıkmış 10 liralık banknot bulun ve arkasına bakın. Ordinaryüs Prof. Dr. Cahit Arf’ı göreceksiniz. Ünlü Türk matematikçinin 1948’de teorisini ortaya attığı, daha sonra kendi ismiyle anılacak olan Arf halkaları, 1971’de Amerikalı matematikçi Joseph Lipman’ın genelleştirmesiyle Cahit Hoca’yı iyice tanınır yaptı. Cahit Arf, bütün yaşamını karmaşık yapıların belirli bir düzen içinde açıklanabilecek hale getirilmesiyle geçirdi. Arf şöyle diyor:
“Matematik esas olarak sabır olayıdır. Belleyerek değil, keşfederek anlamak gerekir."
Sözlerinde üç kavrama dikkat etmek gerek. Sabır, keşif ve anlamak. Cahit Hoca’nın soyadı olan Arf, tam da kendisine uygun biçimde, kelime kökeni olarak “bilmek, anlamak” anlamına geliyor zaten (İrfan sözcüğünden çağrışım yapsın). Noel’den veya yılbaşından önceki güne İngilizcede Eve deniyor, akşam manasına gelen Evening sözcüğüyle aynı köke ve anlama sahip. Bizde ise önemli günlerin bir gün öncesi için, Arf kökünden gelen Arife sözcüğü kullanılıyor. Hacıların ziyaret ettiği Arafat dağının ismi de sözcüğün manasına “buluşma” anlamını ekliyor. Arifelerden sonra hep bir bayram var dikkat ederseniz. Şimdi gelin bunları birleştirelim. Ufukta bir bayram varsa ne yapmak lazım? Ben söyleyeyim. Buluşmak. Sabretmek. Bilmeye, keşfetmeye, anlamaya çalışmak. İşin matematiği de tüm karmaşayı düzene çevirecek olan formül de bu temelden ibaret.
Artık doğrusal olmayan bir yapıda çalışmaya başlayan dünyamız, fikir ve eylemlerimizin sonucunu hemen göremediğimiz, iki kere ikinin bile dört etmeye nazlandığı bir yer. Ancak hayat devam ediyor. Siz göremeseniz de çocuklarınız görür belki, diye bir söz var ya. Büyük Türk şairi Nazım Hikmet Ran, “Nereden Gelip Nereye Gidiyoruz?” şiirinde şöyle güzelce anlatıyor:
Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
Bayramınızı sevgiyle kutlarken, bu dünyayı sonraki nesillere güzel emanet etme yolunda size tatlı tatlı fısıldasın istediğim Kendimce Düşünceler haftalık bültenini okuduğunuz için teşekkür ederim. Hadi başlayalım.
Yazdıklarım
Her bültende o hafta blogumda yayınlanan yazının ve beşli listenin tanıtımına yer veriyorum. Yazılara, her bir tanıtımın sonundaki bağlantıya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Yolunuz Bergama’ya düşerse sarımsak almayı unutmayın, olur mu? Çünkü efsaneye göre bu bitki, sağlık ilahı Asklepios’un elindeki edebi yaşam reçetesinin yağmur suyuyla toprağa karıştığı yerden biter. Hekimler yüzyıllar boyu Asklepios’un asasında simgelendiği gibi zehri seyreltip insanları iyileştirmeye uğraşırken, bizim bildiğimiz 20. yüzyıl tıbbı esasında ticareti simgeleyen Hermes’in Kadüse’si ile anılır oldu. Her şeyin ticarileşmesi ne tuhaf. Oysa hekimlik ve cerrahinin tarihi o denli kadim ki… Hipokrat yemininde bir zamanlar olduğu gibi, toplumları iyileştirmesi beklenenlerin de ilk cümlesi olmalı: “Öncelikle zarar vermeyeceksin!”. Bir de tabii Ignaz Semmelweis’ın hayat kurtaran önerisi gibi, ameliyata girişiyorsan önce ellerini yıkamalısın. Bazen bir söz dizisi serbest çağrışımla nerelere evriliyor. Tıp üzerine anlamlı bulduğum anekdotlara da yer verdiğim Hekimlik Sanatı isimli yazıyı okumak için buraya tıklayın.
Eugene Smith’in Taşra Doktoru (Country Doctor) fotoğrafı (üstte), 1948 yılında Life dergisi için gerçekleştirdiği bir fotoğraflı söyleşinin manşetinde yer alıyordu. Sanatçı, Colorado’nun taşrasında 650 km’lik bir alandan sorumlu Dr. Ceriani’yi 23 gün boyunca bir gölge gibi izlemişti. Buradan tümünü inceleyebilirsiniz. Basın-yayın hürriyeti herkesin haber alma şansını koruyan önemli bir hak ve görev. Post-truth çağında yaşarken çoğu zaman tartıştığımız şey olgular değil algılarımız oluyor. Oysa nesnel bakış açısı bizi ön yargılarımızın dehlizlerinden çıkarır. Platon’un mağara alegorisindeki gibi, mağaradan çıkınca nesnelerin gölgelerini değil kendilerini görmeye başlarız. Bu ara pankartlarda kendisine bayağı bir sövülse de, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanında BBC’de gazeteci olarak çalışırken sansür gerçeğine karşı yaşadığı sonsuz tedirginliğin etkilerini hissettirir George Orwell. Cumhuriyet inkılabından çok önce henüz okul yıllarından beri gazeteler çıkaran Mustafa Kemal Atatürk de “Basın, milletin müşterek sesidir.” diyerek, basının toplumu birleştirme konusundaki gerekliliğini ortaya koymuştur, zira özgür basının olmadığı toplumlar farklılıklarını tek potada erittikleri ortak bir ülküde birleşemez. Bu haftanın beşli listesinde, gizli kalmış haksızlıkları ortaya çıkaran gazetecilerin gerçek öykülerini konu eden unutulmaz filmlerden bahsetmek istedim. Araştırmacı Gazetecilik Üzerine 5 Film isimli yazıyı okumak için buraya tıklayın.
Okuduklarım
Her bültende son okuduğum kitaplardan en beğendiğim için Goodreads’e yazdığım incelemeyi paylaşıyorum.
Karbon bazlı yaşam türlerinin yaşlarını yaklaşık olarak 50.000 yıl öncesine kadar ölçmekte kullanılan Karbon 14 metodunu ilk duyduğumda henüz çocuktum. Türkiye’de çıkmış açık ara en kaliteli çocuk dergisi olan Doğan Kardeş’te arkeolojiyi sevdirmeye çalışan bir yazıda okuduğumu hatırlıyorum. Yıllar sonraki geleceğe, bizim medeniyetimizin yerinde yeller estiği zamanlara bir kapsül göndermek için, teneke bir kutuya biraz bozuk para, naylon poşete sarılmış bir parça gazete küpürü ve fotoğraflar koyup toprağın altına gömmeyi de öneriyordu. Yeni Zelandalı, babadan arkeolog Thomas Higham’ın 2021 tarihli güncel eseri Bizden Önceki Dünya’yı okurken bunları düşündüm. Homo Sapiens olarak dünyadan gelip geçen ilk insan türü değiliz. Higham, odağı Afrika çıkışlı Sapiens’ten biraz uzağa çeviriyor. Avrasyalı Neandertalleri, Sibirya’daki Denisova mağarasından kemik örnekleri çıkan Denisova insanlarını, Endonzeya’da bulunan çok kısa boylu Homo Floresiensis veya namıdiğer Hobbitleri konu ediyor daha çok. İki ayak üstünde yürüyen ilk hominin türü olan Homo Erectus’un Sapiens öncesinde soyunun tükendiği bilgisini yanlışlıyor. 90.000 yıl önce Denisovalı bir baba ile Neandertal bir annenin melez yavrusu olarak dünyaya gelen 13 yaşındaki kız çocuğu Denny’yi tanıtıyor ve tüm bunları anlatırken arkeolojinin en modern DNA analiz ve radyokarbon tarihleme tekniklerinden bahsediyor. Bir parça kemikten bulabildikleri ayrıntılara şaşıyorsunuz. Arkeoloji dünyasında kemik örnekleri edinme yarışının zorluğuna da. Teknik açıklamalarını ilk anda anlamak biraz zor olsa da, konuya bütüncül ve insancıl bir bakış açısıyla yaklaşan çok iyi bir kitap. Tavsiye ediyorum.
İzlediklerim
Her bültende son izlediğim film veya dizilerden en beğendiğim için yazdığım bir incelemeye yer veriyorum.
1991 yılının Mart ayında Rodney King isimli siyahi bir sürücü aşırı hız gerekçesiyle Los Angeles polisi tarafından durduruldu ve arabadan inen dört memur onu yere yatırarak defalarca kez copladı. Bu orantısız şiddet eylemi bir vatandaşın video kamerasına yakalanınca olay bütün ülkece ırkçı bir saldırı olarak bilindi. 29 Nisan 1992’de memurların davası sonuçlanıp hepsi beraat edince, Los Angeles’ın tamamını etkileyen büyük bir isyan çıktı. Şehir yerle bir oldu, altmıştan fazla ölü, binlerce yaralı, yağma ve kundaklama sonucu bir milyar dolarlık maddi hasar meydana geldi. Bunları neden anlattım? Çünkü filmimiz Freedom Writers gerçek olaylara dayanıyor. California’nın bu isyanlar sonrası, çete savaşları dolayısıyla adeta bir şiddet eyaletine dönüştüğü 1994 yılına dönüyoruz ve Erin Gruwell isimli genç bir öğretmenin, dezavantajlı bölgelerden gelen ve okul yönetimi tarafından iyice dışlanan öğrencilerin okuduğu bir lisede, edebiyat derslerine girdiği gençleri okumaya, yazmaya ve empatiye teşvik ederek eğitip, sonunda da hepsinin liseden mezun olmasını, birçoğunun üniversiteye devam etmesini sağlama öyküsünü izliyoruz. Gerçek Erin Gruwell’in bu deneyimini anlattığı bir TEDx konuşmasını aşağıda paylaşıyorum.
2007 yapımı film, Gruwell’in 1999 tarihli aynı adlı kitabından uyarlama. Her halinden kitap uyarlaması olduğunu hissettiren bir yapım. Yazarları konu eden filmleri seviyorsanız (Coen Kardeşler filmi Barton Fink, Charlie Kaufman’ın yazdığı Adaptation, Curtis Hanson’dan Wonder Boys ilk aklıma gelenler), bu film de size benzer bir tat verecektir. Bu defa tek bir yazar değil, farklı ve hepsi çok zor geçmişlerden gelen birçok genç yazar var karşınızda. Kabul etmek gerekir ki, bu bir yazar filmi ve senaryosu ön planda, ancak iki Oscar ödüllü Hillary Swank da başrolde parlıyor. Filmi, idealist öğretmen alttürünün iyi örneklerinden biri olarak yorumlayabiliriz. Çocukların tuttukları günlükler ile Nazi zulmünden saklanırken tuttuğu günlük bugün bile içimizi acıtan Anne Frank’e ve temalarından biri olan çete şiddeti ile East Coast - West Coast çete savaşlarına kurban giden rap müzik sanatçısı Tupac Shakur’a yaptığı göndermeler de oldukça yerinde. Bu anlamlı filmi Netflix’ten izleyebilirsiniz.

Kendimce Düşünceler bültenini her hafta Pazar sabahları yayınlıyorum. Sadık bir dost gibi, söz verdiği saatte e-postalarınızda olsun istiyorum. Abone olmak ücretsiz. Hadi abone olun.
Keyif aldıysanız lütfen bültenin hemen üst veya alt bölümlerinde yer alan kalp simgelerine tıklayarak beğenilerinizi gönderin. Görüş bildirmek isterseniz bültenin hemen altına yorum ekleyin, mutlaka cevaplarım.
Son olarak, okumayı, öğrenmeyi ve gelişmeyi seven arkadaşlarınızla ilginç bir şeyler paylaşmayı seviyorsanız, lütfen aşağıdaki butona tıklayarak Kendimce Düşünceler bültenini paylaşın.
Görüşmek üzere, sevgiyle kalın 👋
Her zamanki gibi harika bir bülten olmuş, elinize sağlık. Bahsettiğiniz Denisova insanı ve Neandertallerin yanı sıra, How It Works dergisinin güncel sayısında, yaklaşık 3.2 milyon yıl önce yaşamış olan Lucy’nin ölüm nedeninin ağaçtan düşme olduğu paylaşılmış. Hatta düşme yüksekliği ve çarpma hızı gibi detaylar bile incelenmiş. Arkeolojinin ve DNA analizlerinin nasıl bir geçmişi aydınlattığını görmek inanılmaz.