Kendimce Düşünceler - 35: Herkes İçin Bir Şeyimiz Var
Beş Büyük Kişilik Özelliği: Çatışmadan neden kaçıyoruz? 🫧 Haziran'da Ölmek Zor -> Bisiklet. 🚲 Oku: "İletişim Donanımları - Doğan Cüceloğlu" 📚 İzle: "Yollara Düştük - Deniz Yeşil"🎬
Başlarken
“Pasaport fotoğrafına benzemeye çalışanlar,” diye bir Cem Yılmaz esprisi var, bildiniz mi? Yabancı bir ülkeye girerken pasaport kontrolünde sorun yaşamamak için herkesin uslu uslu durup, biyometrik fotoğrafındaki hali gibi görünmeye çalışmasından bahsediyor. Yani kısa süreliğine de olsa gerçek hayatın temsili niteliğinde olan fotoğraf, aslının yerini alıyor. Ne tuhaf değil mi?
Bu örneğin bir benzerini de profesyonel hayatta sıkça kullanılan kişilik envanterlerinde gözlemleyebilirsiniz. En basit kişilik testini kendiniz için uygulayın. Yaygın kabul edilir olması da gerekmez, merdiven altı bir test bile olsa, tamamladığınızda kişiliğinizle ilgili verdiği değerlendirme aklınıza yatıyorsa, bir süre sonra bu testin sonucuna benzemeye başladığınızı fark edeceksiniz. Yani test sizin için soğuk ve içe dönük diyorsa, insanlara mesafe koymaya başlayacak; duygusal ve sosyal diyorsa insanları dinlemeye normalden daha çok vakit ayıracak; sonuç odaklı derse önünüze geleni kırıp geçecek; detaycı derse hiçbir işi bitiremeyecek düzeyde ayrıntılara gömüleceksiniz. Amerikalı psikolog Bertram Forer’in sonradan Barnum Etkisi olarak isimlendirilecek olan çalışması, insanların herkese uyabilecek kişilik özelliklerini benimsemeye teşne olduğunu gösteriyor. Öznel veya kişisel onaylama ön yargısı denilen kavram, kendimizi entipüften kaynaklarla kandırabilmemizin yolunu açar.
Gelin Barnum’un bu sözünü bir manipülasyon aracı olmaktan çıkarıp, kişisel gelişimimiz için nasıl kullanabileceğimize bakalım. Öncelikle ilk duyduğumuz, gördüğümüz, okuduğumuz kaynağa eleştirel düşünceyle bakmasını bilerek. Tek bir şeye odaklanmayarak, yani hayatımızı ve ilhamımızı sadece iş, sadece ders, sadece eğlence, sadece bağımlılıklar, sadece hobiler, sadece zahir, sadece bâtın gibi saplantılara harcatmayarak. Ünlü yazar Ray Bradbury “Zen in the Art of Writing / Yazın Sanatı ve Yaratıcı Yazarlık” adlı eserinde çeşitli kaynaklardan beslenme konusunda yazar adayını teşvik ederken, şiirler, denemeler, geriatri hakkında bir dergi, laboratuvar makaleleri, öyküler ve karikatürler gibi farklı dallarda okuma örnekleri verir. Şöyle de ekler:
Fikirler her yerden çıkabilir. Tıpkı yoldan ister absürt, ister korkunç, ister ince haliyle güzellikten anlayan biri geçmediği için çimenler arasında çürüyüp giden düşmüş elmalar gibidir. Gerard Manley Hopkins bunu şöyle anlatır: Tanrıya şükürler olsun lekeli şeyler için.
Herkes için bir şeyin mevcut olduğu bu sirkte, farklı baharatları bir araya getirip lezzetli bir yemek yapma yolculuğunda yanınızda olan Kendimce Düşünceler’i okuduğunuz için tekrar teşekkürler. Hadi başlayalım.
Blogumdan
Her sayıda, blogumda o hafta yayınlanan yazıyı paylaşıyorum.
Çatışamıyoruz
Gibi dizisinin en komik bölümlerinden biri ikinci sezonun ilk bölümü olan Vücutçu Yalvaç. Yalvaç'ın doya doya yumurta yediği sahnede geçen "Seni 14 yumurtada durduran şey neydi?" repliği şimdiden hayatın içindeki diyaloglara espri malzemesi olarak girdi bile. Benim bu bölümde en çok güldüğüm nokta ise tank top'u, yanından ayırmadığı 1 galonluk su bidonu ve sürekli terlemesiyle dikkat çeken Yalvaç'ın girdiği aktardan kovulacağı esnada, başkarakterlerden İlkkan'ın Yılmaz'la arasında geçen diyalog. 1 dakika kadar süren sahnenin tamamı aşağıda:
Yılmaz'ın, Yalvaç'ın aktara girme özgürlüğünü ateşli bir biçimde savunduğu bu sahnede İlkkan bir noktada der ki: "Yılmaz, abi bak bu çevrede başka aktar yok, o yüzden bozmayalım aramızı ya". Beni izlediğim her seferinde güldüren Yılmaz'ın cevabı oluyor:
Oğlum, yani bu nasıl bir içten pazarlılık, hesap? Biz Allah'ın aktarıyla niye aramızı iyi tutmaya çalışıyoruz İlkkan ya? Artık her şey internette var, birazcık rahatla kardeşim ya!
Neden aktarla aramızı iyi tutmaya çalıştığımızı bir başka soru üzerinden açayım.
Çatışmadan Neden Kaçınıyoruz?
Bu soruyu cevaplamak için öncelikle beş büyük kişilik özelliği kavramından bahsetmek gerekiyor. Bilim insanları 1930'lardan itibaren kişiliği belirleyen kavramları sınıflandırmaya çalışırken, bir dönem konuya ilgi kaybolsa da, 1980'lerin ortasında Amerikalı psikologlar Paul Costa Jr. ve Robert McCrae, tüm dünyada kabul gören NEO-PI kişilik envanterini hazırlayarak aşağıdaki büyük beşlide her şeyi toparladılar. İngilizce baş harflerinin yan yana gelmesiyle OCEAN olarak da adlandırılan bu özellikler şunlar:
Deneyime Açıklık (Openness to Experiment): Yüksekse meraklı ve yaratıcı, düşükse geleneksel ve yeniliğe kapalı.
Sorumluluk (Conscientiousness): Yüksekse planlı ve organize, düşükse dağınık ve erteleyici.
Dışadönüklük (Extraversion): Yüksekse sosyal ve enerjik, düşükse sessiz ve yalnızlıktan beslenen.
Uyumluluk (Agreeableness): Yüksekse nazik ve yardımsever, düşükse tartışmacı ve rekabetçi.
Duygusal Dengesizlik / Nevrotiklik (Neuroticism): Yüksekse karamsar ve kaygılı, düşükse sakin ve duygusal olarak dayanıklı.
NEO-PI zaten yapılandırılmış bir envanter sunarken, nevrotiklik, dışadönüklük ve deneyime açıklık temelli sonuçlarıyla, özellikle işe alımlarda sıkça kullanılıyor.
Costa ve McCrae 1999'da yazdıkları bir makalede bu bölümün başlığı olan soruya da cevap verdiler. Büyük beşliye göre, öncelikle nevrotiklik düzeyiniz yüksekse, çatışma süreci kaygı ürettiği için aslında kaygıdan kaçarken çatışmadan da kaçıyorsunuz. İkincisi ise dışadönüklüğünüz düşük, uyumluluğunuz ise yüksekse o zaman da çatışmadan kaçmaya eğiliminiz artıyor.
Dövüş Kulübünün Son Kuralı
Kimseye bahsetmeyeceksin, evet anladık diyeceksiniz. Hepimizin aklında ilk kural kalmış. Aslında son kural şuydu:
Dövüş Kulübü'nde ilk gecense, dövüşmek zorundasın.
Şimdi, sosyal yaşantınızı bir tür yeraltı dövüş kulübü gibi düşünün (çok da zor değil). Ne 2020'lerin Vücutçu Yalvaç'ı gibi ne de 90'ların sonunun adonisli Brad Pitt'i gibi kaslı olmasanız da, sizin de eliniz armut toplamıyor. Birisi sosyal statünüze, dünyayı anlama şeklinize, yaşam tarzınıza, ailenize, total olarak benliğinize saldırıyorsa, o zaman meşru müdafaa hakkınız. Çatışmanız gerekiyorsa çatışın. Bırakın aktar düşünsün. Hem de güzel bir şey söyleyeyim mi? Bir yerde hiç çatışma yoksa, orası yaşamıyor demektir. Ekip yönetiyorsunuz ve hiç çatışma yok, demek ki elinizde ciddi bir problem var. Çünkü bunun anlamı şudur; insanlar birbiriyle çatışacak kadar birbirine güvenmiyordur. Güvenen insan çatışmayı göze alır. Farklı fikirlerin çatıştığını ve fakat mutlaka müzakere edildiğini bilmek herkesi geliştirir.
Beşli Çağrışım
Her sayıda, birbiriyle başta ilgisiz görünen bir kavramdan diğerine beş maddede çağrışım yaparak ulaşma oyunu oynuyoruz. Bu hafta “Haziran’da Ölmek Zor” şiirinden yola çıkıp bisiklete varıyoruz. Siz de farklı yollarla ulaşmayı deneyebilirsiniz. Ayrıca, beşli çağrışım önerilerinizi yorum olarak bırakabilirsiniz.
Hasan Hüseyin Korkmazgil’in 1977 tarihli Haziran’da Ölmek Zor şiiri “Orhan Kemal’in güzel anısına” epigrafıyla başlar. Sevdiğim birkaç mısrası aşağıda:
…/ sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı /…Türk edebiyatının en önemli romancılarından biri olan Orhan Kemal (Romanlarını takma ismiyle yayınlamıştır, ancak asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü) 2 Haziran 1970’te hayata gözlerini yumdu.
Orhan Kemal, 1940-43 aralığında Bursa Cezaevi’nde Nâzım Hikmet’le koğuş arkadaşlığı eder (1965 tarihli “Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl” kitabında anılarını yazmıştı, okuyun). Hatta şiirde asıl cevherini bulamayan Kemal’i nesre cesaretlendiren de şairin ta kendisidir. İçeriden yazdığı mektuplarından birinde, torunları yerine koyduğu Orhan Kemal’in çocuklarından bahseden Nâzım’ın şu satırları gözleri doldurur:
Torunlarımı görmeyi nasıl istiyorum, tahmin edemezsin. Ne tuhaf şey, sevdiğim birçok insan var ki yüzlerini bile görmedim, seslerini bile duymadım. Kimisi ben onları görmeden doğdu, büyüdü, kimisi öldü.
Korkmazgil’in aynı şiirde özlemle andığı Nâzım Hikmet Ran da maalesef çok sevdiği memleketinden uzakta, 3 Haziran 1963’te ışıklara yürümüştü (Haziran öyle garip bir ay ki… 2 Haziran 1991’de de Ahmed Arif’i aramızdan almıştı).
3 Haziran aynı zamanda Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Bisiklet Günü olarak ilan edildi ve 2018’den beri kutlanıyor. Modern bisikletin ilk prototipi 1817’de Alman orman mühendisi Karl Drais tarafından geliştirilmişti.
Okuduklarım
Her sayıda, son okuduğum kitaplardan biri için Goodreads’e yazdığım incelemeyi paylaşıyorum.
İletişim Donanımları
Sağlığında pek taklidi yapılmazdı; yani yazma, öğretme anlamında çok taklidi vardır ama o kendine has anlatımını taklit etmek belki kimsenin aklına gelmemişti. Instagram’da hocanın saygı ve sevgiyle birebir taklidini yapan bir hesaba rastladım. Oradan mı kaynaklandı bilemiyorum ancak İletişim Donanımları’nı okurken sanki 2021’de kaybettiğimiz Doğan Cüceloğlu anlatıyor hissine kapıldım. Samimi, konuşur gibi yazılmış bir başka Cüceloğlu klasiği. Birçok kitabında üstünde durduğu konulara burada da değiniyor, kendi eseri Savaşçı’dan alıntılar yapıyor, tabii konu dönüp dolaşıp yine çocuklara geliyor. Geliştiren Anne-Baba kitabı kronolojik olarak sonra yazılmış olmasına rağmen ben önce okuduğum için, bu kitabındaki bazı kavramların orada da tekrar edildiğini şimdi gözlemleme şansım oldu. Eserin en önemli meziyeti, insana sorular sordurması. Hem de bunlar güçlü sorular. Doğan Hoca’nın bu kitabında da geçen ve yayınlarında sıkça belirttiği varoluşun beş boyutunu burada tekrarlamak sanırım nasıl bir şeyden bahsettiğimi anlatmak anlamında yerinde olacak:
Ben varım. Değerliyim. Doğalım. Sevilmeye layığım. Güvenilir bir insanım.
Olay, hepsi de ayrı ayrı kıymetli olan bu ağır kavramları inanarak söyleyebilmekten geçiyor. Kitap su gibi akıyor, meraklısına öneriyorum.
İzlediklerim
Her sayıda, son izlediğim film veya dizilerden biri için yazdığım bir incelemeye yer veriyorum.
Yollara Düştük
1977 yılının 5 Kasım’ı hem sinemacılık hem de işçi hareketi açısından önemli bir olaya sahne oldu. Konjonktürü hatırlatacak olursak, Kanlı 1 Mayıs’ın üzerinden sadece 6 ay geçmiş. II. MC hükümetinin çıkardığı sansür yasası dolayısıyla çekilen her 50 filmden ancak 2’si gösterime girebiliyor. Sinema emekçileri hayatlarını idame ettirebilmek için başka işler bulmak zorunda kalıyor (Not: Reklam pastası bugünle karşılaştırılamayacak ölçüde küçük olduğu için günümüzde jönprömiye ve jöndam başrollerin ekonomik durumu abartılı düzeyde iyileşmiş olmasına rağmen, özellikle sette çalışanlar için durum üç aşağı beş yukarı aynı). Bu şartlarda usta edebiyatçı Vedat Türkali’nin de yönlendirmesiyle, sinema emekçileri üç gün süren büyük bir yürüyüş organize eder. Hedef İstanbul’dan yola çıkarak gündüzleri yürüyüş, geceleri otobüs yolculuğu ile İzmit ve Kızılcahamam üzerinden Anıtkabir’e gitmektir. Yürüyüşte kimler yoktur ki? Kameramanlardan ışıkçılara set işçileri. Figüranlar, kötü adamlar. Yazarlar sendikası. Safa Önal gibi Yeşilçam’ın en büyük senaristleri. Metin Erksan, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz gibi efsanevi yönetmenler. Tarık Akan, Fatma Girik, Cüneyt Arkın, Fikret Hakan gibi starlar. O esnada Dila Hanım filmini çeken Türkan Şoray ve Kadir İnanır bile, yapımcıya ısrar ederek seti iptal ettirip Kızılcahamam’da kafileye katılırlar. Valiliği ikna edip Ankara’ya da girerler ve “Sansüre Hayır!” sloganını herkese duyururlar. Halkın sevdiği sanatçıların en önde yürümesi, sansüre karşı kamuoyu baskısı yaratır ve sansürü tamamen bitiremese de en azından 12 Eylül’e kadar denetimin bir miktar gevşemesinin yolu açılır. İşte bütün bunları, yıllar sonra çıkan görüntüler eşliğinde, 59 dakikada anlatan bir belgesel izlemek isterseniz, sizleri Deniz Yeşil’in yönettiği 2014 tarihli Yollara Düştük filmini MUBI’de izlemeye davet ederim. Önerilir.

Kapatırken
Kendimce Düşünceler, sadık bir dost gibi, her hafta pazar sabahları söz verdiği saat olan 9:00 sularında bülten formatında e-postalarınızdaki yerini alıyor. Size ilham vermesi için tek yapmanız gereken ücretsiz bir biçimde abone olmak.
Keyif aldıysanız lütfen bültenin hemen üst veya alt bölümlerinde yer alan kalp simgelerine tıklayarak beğenilerinizi gönderin. Görüş bildirmek isterseniz bültenin hemen altına yorum ekleyin, mutlaka cevaplarım.
Fanzin okumayı ve her şey hakkında bilgi sahibi olmayı seven arkadaşlarınızla ilginç bir şeyler paylaşmak isterseniz, bu defa aşağıdaki butona tıklayarak Kendimce Düşünceler bültenini paylaşabilirsiniz.
Görüşmek üzere, sevgiyle kalın 👋