Kendimce Düşünceler - 4: İyileşmek
Daron Acemoğlu'nun Nobel ödüllü teorisi nedir? 🏆 Zihin boşaltmak ve yaratıcılık için hangi tekniği uygulamalısınız? ✍️ Oku: Paranın Psikolojisi 📚 İzle: The Father 🎬
Başlarken
Bedenimiz bu hayatı tatbik etmekte kullandığımız en önemli aracımızdır. İnsanı karmaşık bir makine olarak düşünürsek, bu makinenin ihtiyaç duyduğu enerjiyi tam ve kesintisiz aldığına emin olunması, düzenli bakımının, gerekli güncellemelerinin yapılması ve fazla ısındığında bir süre dinlendirilmesi elzemdir. Öz varlığımızın bir uzantısı olarak, bedensel bütünlüğümüz ruhumuzu da etkiler. Tabii bu etkiyi çift şeritli bir otoban gibi düşünebiliriz. Pozitif ruh halimiz bedenimizi de ihya edeceği gibi, üzerimizde kara bulutlar dolaştığında fiziksel olarak da çöküşe gideriz. İyileşmek için sığındığımız liman, örneğin fonksiyonel tıp, meditasyon, dua, düzenli checkup, vitaminler veya size iyi gelen dost meclisleri olsun, ilacınızı nerede aramayı seçerseniz seçin, kararlılıkla, içinde bulunduğumuz evrene yapacağınız uyumla, öz farkındalıkla kendinizi sağaltacak olan yine sizsiniz.
Pazar günü bedeninizi dinlendirmek ve pozitif bir ruh haline bürünmek için en iyi zaman. İyileşme yolculuğunuzun eşlikçisi olarak Kendimce Düşünceler bültenini seçtiğiniz için teşekkür ederim. Hadi başlayalım.
Yazılardan Kısa Kısa
Her bültende o hafta https://utkucevre.com.tr web sitesinde yayınlanan yazılardan kısa birer tanıtıma yer veriyorum. Yazıların tam hallerine, her bir özetin sonunda yer alan linke tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Daron Acemoğlu’nun Nobel Ekonomi Ödülü almasına ne kadar sevindiğimi anlatamam. Türkiye’den çıkan ve dünya sahnesinde yayınlarıyla kendini kanıtlamış bir bilim insanımızın 1969’dan beri verilen bu prestijli ödüle (Bu arada ödülün tam adı: “Alfred Nobel'in Anısına Ekonomi Bilimlerinde The Sveriges Riksbank Ödülü”) layık görülmesi öncelikle vatandaş olarak beni gururlandırdı. Ayrıca Ulusların Düşüşü kitabının sadık bir hayranı olarak, ulusların başarısının kapsayıcı kurumlar veya sömürücü kurumlar geliştirme kapasitelerine bağlı olması, bunun olumlu ve olumsuz anlamda bir çember olmasına ilişkin teorisinin bilime ve düşünme biçimimize yaptığı katkı geleceğe yönelik beni umutlandırdı. Acemoğlu’nun Project Syndicate’ta yayınlanan düşüncelerini (kendince düşünceler diyerek göz kırpsak ayıp etmiş olur muyuz dersiniz?) de takip etmenizi öneririm. Ulusların Düşüşü’nden, çemberi kırmaya yönelik en sevdiğim bölümden ilham alarak kaleme aldığım Afrika’dan Bir Başarı Öyküsü isimli yazıyı okumak için buraya tıklayın.
Stockholm’deki Nobel Müzesi’ni yılın belirli dönemlerinde haftada bir gün ücretsiz ziyaret edebiliyorsunuz. Gelmeden önce web sitesine göz atın. Geçen hafta bitirdiğim Chuck Palahniuk kitabı Gösteri Peygamberi’ni okurken, yazarın ilk kitabı olan Dövüş Kulübü’ne kadar da benziyor diye düşünmüştüm. Sonra yine hafta içinde bir arkadaşıma verdiği , sabah kalkar kalkmaz deftere aklına gelen her şeyi yazarak zihnini boşaltma tavsiyesinin kaynağı ile ilgili okuma yaparken, Dövüş Kulübü kitabı/filmi, edebiyattaki anlatım şekilleri ve önerdiğim teknik olan Sabah Sayfaları’nın bir bağlamda buluştuğunu fark ettim. Bilinç Akışı isimli yazıda, Stream of Conciousness denilen ve Virginia Woolf’un uzmanı olduğu bir anlatım biçimini irdelemeye çalıştım. Okumak için buraya tıklayın.
Okuduklarım
Her bültende önceki hafta bitirdiğim kitaplardan en çok beğendiğimle ilgili olarak Goodreads’e yazdığım eleştiriyi paylaşıyorum.
Paranın Psikolojisi : Servet, Açgözlülük ve Mutluluk Üzerine Sonsuza Dek Değişmeyecek Dersler
Daniel Kahneman’ın (ki kendisi de Nobel Ekonomi Ödülü sahibidir) Hızlı ve Yavaş Düşünme kitabı herhalde davranışsal ekonomi denilen ana bilim dalının en değerli eseri sayılabilir. Kahneman’ın 50 yıllık çalışmasının ürünü, Blink, Predictably Irrational, The Black Swan gibi, bazıları daha önce yayınlansa da, esasında üstadın takipçileri konumunda olan hepsi ayrı ayrı değerli birçok iş kitabı klasiğine önderlik etmiştir. Morgan Housel’in 2020’de (pandeminin tam göbeğinde) yayınladığı Paranın Psikolojisi de, aynı bu ekolden gelen bir klasik adayı. Kahneman, Gladwell ile buluşursa demek yanlış olmaz, çünkü içinde ikisinden de etkilenen parçalar var. Tasarrufun, risk-fırsat dengesinin, paraya neden ihtiyaç duyduğumuzun, para-mutluluk ilişkisinin, bileşik yatırımın gücünün ve zamanın yatırıma etkisinin detayları Warren Buffet, Bill Gates, Benjamin Graham ve birçok irili ufaklı yatırımcıdan anekdotlarda hikayeleştirildiği için, okuması da kolay ve zevkli bir kitap. Kendisi de yatırımcı sayılabilecek olan Housel, öz yaşamından da birçok örneğe yer veriyor ve samimiyet kuruyor. Yirmibirinci yüzyılın asıl farkına vardığımız dönem olan post-pandemi çağını da erkenden anlamak için mutlaka öneririm.
İzlediklerim
Her bültende önceki hafta izlediğim film veya dizilerden en çok beğendiğimle ilgili olarak yazdığım bir eleştiriye yer veriyorum.
Uzun zamandır izleme listemde olan 2020 tarihli The Father, tiyatro yazarı Florian Zeller’ın kendi yazdığı Le Père isimli oyundan uyarlanmış, tiyatro tadını buram buram veren ancak sinemanın set dizaynı, flashback/flashforward, görüntü yönetmenliği gibi üstün yönlerinden de sonuna kadar faydalanan, çok iyi bir film. Zeller’ın en iyi uyarlama senaryo dalında Oscar ödülü kazandığını da belirtmekte fayda var. Buna bir parantez açmak lazım, senaryosunu da kendi yazan iyi yönetmenleri, belirgin farklı bir yönetmenlik tarzları varsa akademi genellikle en iyi yönetmen Oscar’ıyla değil senaryo Oscar’ıyla ödüllendiriyor. En iyi yönetmen ödülü ise stratejik olarak, genellikle ödülü alan yönetmenleri ırk, cinsiyet ve yaş anlamında eşitlemek gibi bir amaca hizmet edercesine veriliyor. Örneğin son otuz yılın en iyi yönetmenlerinden olan Quentin Tarantino iki Oscar heykelciğini Pulp Fiction ve Django Unchained filmleriyle senaryo dalında aldı. Yine modern minimalizmin en yetenekli temsilcilerinden yönetmen Alexander Payne iki Oscar ödülünü Sideways ve The Descendants filmleriyle senaryo dalında aldı. Kendine has tarzı ile meslekte yirmi beş yılı geçen Wes Anderson ise çok uzun süre atlandıktan sonra nihayet bu yıl en iyi kısa film dalında The Wonderful Story of Henry Sugar ile ancak hatırlandı. Konunun en bariz örneklerinden biri yönetmenliğini yaptığı Argo filmiyle 2013 yılında en iyi film dalında Oscar ödülü alan Ben Affleck’in (en iyi film ödülü filmin yapımcılarına verilir, Affleck hem yönetmiş hem de yapımcılığına soyunmuştu) en iyi yönetmen dalında aday dahi gösterilmemesiydi.

Bu uzun parantezin ardından The Father’a dönersek, Anthony Hopkins için yazılmış (saygı için karakterin ismi de Anthony konmuş) bir rolde 83 yaşındaki oyuncunun gösterdiği performans inanılmaz. İleri derecede demans içindeki babanın git-gellerini, duygu değişimlerini doğal, abartısız bir şekilde aktarıyor. Karakteri gereği step dansı da sergiliyor, tokat da yiyor, bazen küçük bir çocuk gibi ağlıyor da. Filmin cevheri, her şeyi işte bu karışık zihnin penceresinden yansıtması. Bu anlamda filmi, macera türünde klasikleşmiş bir bilgisayar oyunu olan Sanitarium’a çok benzettim. Aynı tekinsizlik ve kaybolmuşluk hissi var. Tekrarlı olarak kol saati, resim çerçevesi ve tavuk üzerinden verilmeye çalışılan metaforlara da bayıldım. Zeller’ın bir sonraki filmi The Son’ı henüz izlemedim, ancak IMDB puanı ortalama olsa da Venedik Film Festivali’nde beğeni topladığını okudum. Bu arada bir espri olarak, gittiği sırayla sonraki filminin adının The Holy Ghost olması rasyonel olurdu ancak böyle bir piyes yazmış değil, dolayısıyla muhtemelen ilk oyunlarından The Mother ile bunları bir üçlemeye dönüştürecek. Takip edeceğim bir yönetmen olacak. Bitirirken Hopkins’in can verdiği efsanevi karakter Hannibal Lecter’ın Kuzuların Sessizliği filminde Jodie Foster’ın oynadığı Clarice Starling’le bir tür psikoterapi seansı yaptığı, hiç göz kırpmadığı ve filme de adını veren şu unutulmaz sahneyi de aşağıya bırakayım.
Kapatırken
Kendimce Düşünceler bülteninin her hafta Pazar sabahları yayınladığım yeni sayıları e-posta adresinize gelsin isterseniz, bültene ücretsiz abone olmak için aşağıdaki butona tıklamanız yeterli.
Beğenmeniz, yorum yapmanız ve ilgileneceğini düşündüğünüz arkadaşlarınızla bülteni paylaşmanız da beni ayrıca mutlu eder.
Görüşmek üzere, sevgiyle kalın 👋