Kendimce Düşünceler - 49: Dünyaya Düşen Adam
Küçük bir düşünce durağı. 🚏 Macera mı yoksa huzur mu? 🏞️ Araştırmacı gazetecilik üzerine 5 film. 📰 Oku: "Eve Dönmenin Yolları - Alejandro Zambra" 📚 İzle: "500 Days of Summer - Marc Webb" 🎬
Başlarken
Kendimce Düşünceler’in ikinci sezonunun beşinci sayısından herkese merhaba! İki haftada bir, hayatın akışının içinde beni durduran bir cümleyi, bir anıyı, bir duyguyu ya da bir fikri buraya bırakıyorum. Bu bazen bir film sahnesi oluyor, bazen bir kitap cümlesi, bazense kendi tecrübemden bir tereddüt. Eğer bu küçük düşünce durakları sizin de hoşunuza gidiyorsa, bu yayına abone olup onların size de uğramasına izin verebilirsiniz. Her zamanki gibi sevgi ve şans yanınızda olsun. 🍀
Aydınlanma Çağı’nın öncülerinden Fransız düşünür Voltaire’in klasik romanı Candide ya da İyimserlik, başkarakter Candide’in, filozof Pangloss’un etkisiyle benimsediği iyimserlik öğretisinin, kaderini aramak üzere dünyanın dört bir yanına savrulduğu bir yolculuk boyunca sınanmasını konu alır. Vestfalya’da başlayıp, bir dönem fantastik El Dorado kentini bile ziyaret ettiğimiz bu heyecanlı romanın finalinde İstanbul’da küçük bir çiftliğe yerleşen kahramanımız, olasılıkların en iyisinde yaşadıkları ve başlarından geçen her şeyin onları bu noktaya getirdiği argümanına karşı şu cevabı verir:
Cela est bien dit, répondit Candide, mais il faut cultiver notre jardin.
Güzel söz, diye yanıtladı Candide, ama bahçemizi ekip biçmemiz gerek.
Alman hezârfen1 Gottfried Leibniz, Isaac Newton’la aynı anda calculus’u bulmasının yanı sıra, romanda Pangloss ile temsil edilen, her şeyi olağanlıkla rasyonalize etme akımının da fikir babasıdır. Voltaire, Candide’in ağzından bu akıma eleştiri getirerek, çevrenin genişliği fark etmeksizin çabalamak suretiyle bir anlam arayışına girmeyi, kuru bir iyimserlik veya kötümserlikle beklemeye yeğlediğini ifade eder.
Tüm dünyada mühendislerin saygısına mazhar olan Sırp asıllı Amerikalı mucit Nikola Tesla sanıyorum Voltaire’in önerdiği yaklaşımın en nadide örneği. Tesla’nın ekip biçme hayalini kurduğu bahçesi gezegenimizin ta kendisi, yetiştireceği ürünü ise insanlığı bir araya getireceğine inandığı kablosuz vericisiydi. 1919 tarihli “İcatlarım / My Inventions” isimli otobiyografisinde ayrıştırmaya dayalı olan atom enerjisi gibi sınırsız güç elde etme çabalarının felaketten başka bir şeye yol açmayacağını belirtirken, maddi faydadan ziyade birleştirmeye ve uyuma yönelik icatlar için emek harcamayı önemsediğini şöyle anlatıyor:
Ben, bir telafi yasasına kesin olarak inanırım. Gerçek ödüller, daima harcanan emek ve yapılan fedakârlıkla orantılıdır.

2016’da aramızdan ayrılan David Bowie 20. yüzyılın en önemli çok yönlü sanatçılarından biri. Hem müzisyen hem de beyazperde personası olarak benzersiz olduğu kesin. Nolan, The Prestige’deki Tesla rolü için Bowie’nin peşinden koşmasının nedenini, sanatçının 1976’da başrol oynadığı The Man Who Fell to Earth (Dünyaya Düşen Adam) filmine gönderme yaparak şöyle aktarıyor:
Tesla, başka bir dünyadan gelmiş gibi, zamanının çok ötesinde biriydi. Bir noktada fark ettim ki o, aslında “Dünyaya Düşen Adam”ın ilk haliydi.
Bu vesileyle, hayalleri uzaya uzanan tüm ustaları Bowie’nin 1969 tarihli unutulmaz şarkısı Space Oddity ile analım.
Hayallerinizin emeklerinizle süslendiği bu yolculukta yanınızda olan Kendimce Düşünceler’i okuduğunuz için tekrar teşekkürler. Hadi başlayalım.
Blogumdan
“Macerayı mı yoksa huzuru mu tercih ederiz?” ikilemi üzerine geçmişte yazdığım fantastik kurgu türünde bir kısa öykü. Buyurunuz:
Veda
Kötü ejderhayı yendik, altınlarını aldık, kuleyi kuşattık, prensesi kurtardık. “Şimdi ne yapacağız, yeni bir maceraya atılacak mıyız?” diye sordu keskin gözlü elf. Yeşil, üzeri yaldızlı mintanı ejder alevinden paralanmıştı. Etleri görünüyordu. “Altınlavı paylaştıvalım, hile yapanı gövüvsem kellesini uçuvuvum!” diye gürledi cüce. Başına okkalı bir gürz darbesi yedikten sonra sesi bir ton tizleşmiş ve “r” harfini söyleyememeye başlamıştı. Dış görünüşü pis sakallı, korkutucu bir savaşçıyken, konuşmaya başladığında sesi kulağa sevimli bir bahçe cücesi gibi geliyordu. “Önce prensesi ustama götürelim,” diye önerdi genç büyücü. “Üzerindeki lanetin önümüzdeki dolunaya kadar kalkması gerekiyor,” diye de önemle ekledi. Manda derisinden komik bir zırha bürünmüştü, meyve bıçağıyla bile deşilebilir bir şeydi.
Sorarken de, seçenekler sunarken de hepsi benden onay ister gibi bakıyordu. Liderleri olarak onların zorlu şartlarda hayatta kalması için elimden geleni yapmıştım. İleride ozanlar bir elf okçu, bir cüce savaşçı, genç bir büyücü ve bir insan şövalyenin kahramanlık öykülerini anlatacaklardı. Benimse aklımda ne yeni bir macera ne kazandığımız hazine ne de prensesin sağlık durumu vardı.
O an arzu ettiğim tek şey bir bardak çaydı.
Omuzlarımda, kollarımda ve bacaklarımda yer alan çelik zırhları çıkardım. Ufak bir kamp ateşi yaktım ve bakır kabıma temiz su doldurup, her zaman yanımda bulundurduğum yasemin çayını demlemeye koyuldum.
Gruba döndüm. “Bu sondu arkadaşlar, sizlere veda vaktim geldi,” dedim. İtirazlarına kulaklarımı tıkayarak oturdum ve çayımı içtim. Altınlardan bir keseyi kemerime takıp, prensesi yanağından öptüm. Atım yolda çatlamıştı. Elfin elini sıkıp batan güneşe doğru yürüdüm. Ardıma da hiç bakmadım.
Beşli Liste
Bir toplumun kültür ve bilgi düzeyinin gelişmesinde, eğitimle beraber en önemli rol oynayan erklerden biri de basın-yayındır. Basın, haber verir. Bir yerde olan bitenden haberdar olmak önemli bir şeydir. Haberdar olmadığınız, bilginizin olmadığı konuları hasbelkader uzaktan izlediğinizde bağlamdan kopacağınız için, sade benzerlik ön yargıları üzerinden hareket etmeye başlarsınız. Yani temel olarak habere konu olması gereken olaylar ve kişiler, sizin için birer stereotipe dönüşür. Hangi cinsiyetten, memleketi neresi, hangi politik görüşten, hangi sosyal statüden gibi sınıflandırmalar üzerinden bir yorum yapmaya başlarsınız. Oysa bir toplum aynılaşarak ayrışmamalı, tam tersine farklılarıyla birleşmelidir. Bu haftanın beşli listesinde gerçek hayattaki gazeteciler üzerine önemli filmlere yer vermek istedim.
1. All the President’s Men: 1973’te kazandığı seçimlerin ardından Richard Nixon’ın istifasıyla sonuçlanan Watergate skandalını ortaya çıkaran The Washington Post gazetesi muhabirlerinin müthiş hikâyesi. Robert Redford tarafından canlandırılan Bob Woodward ve Dustin Hoffman tarafından canlandırılan Carl Bernstein gazetecilik başarılarıyla artık tüm skandalların sonuna gate eki eklenmesini sağladı.
2. Spotlight: The Boston Globe gazetesinde 2002’de çıkan, dünya çapında sistematik çocuk istismarı haberinin öyküsünü izliyoruz.
3. The Killing Fields: Kamboçya’da 1975-1979 yılları arasında hüküm süren Kızıl Kmerler rejimi sırasında, milyonlarca insanın çalışma kamplarına gönderilmesini de içeren büyük trajediyi dünyaya duyuran The New York Times muhabiri Sydney Schanberg ve foto muhabiri Dith Pran‘ın bölgede yaşadıkları hakkında.
4. Salvador: 1979-1992 arasında süren El Salvador İç Savaşı sırasında orada olan foto muhabiri Richard Boyle’ın kaleminden, iç savaşın çarpıcı etkilerinin anlatıldığı bir Oliver Stone filmi.
5. She Said: 2017’de The New York Times gazetecileri Jodi Kantor ve Megan Twohey’in, Miramax film stüdyosu sahibi Harvey Weinstein‘in hüküm giymesi ile sonuçlanan geniş kapsamlı cinsel saldırı suçlamalarını ilk defa ortaya çıkarmasını anlatıyor.
Okuduklarım
Her sayıda, okuduğum kitaplardan biri için Goodreads’e yazdığım incelemeyi paylaşıyorum.
Eve Dönmenin Yolları
Şilili yazar Alejandro Zambra’nın 2011 tarihli kısa romanı Eve Dönmenin Yolları’nın favori kitaplarınız arasına girecek ölçüde iyi olduğunu ifade ederek söze başlamak istiyorum. Özellikle 1985 Santiago depreminin hemen ertesinde, Pinochet diktatörlüğünün gündelik hayata sinen gölgesi altındaki ülkeyi, çocukluğun saf bakışıyla anlattığı ilk ve üçüncü bölümleri çok etkileyici. Büyüyüp yazarlık yapmaya çalıştığı bölümler de dahil olmak üzere otobiyografik olduğu ayan beyan ortada ancak sıradanlaşmamış, çünkü bu kurmaca eser hem hikâyeyi hem de hikâyenin nasıl yazıldığını anlatıyor, yazarın samimiyeti her halinden hissediliyor. Tek yönlü aşk, bitmiş aşkın kalıntıları, orada bir yerlerde olan aile ve nihayet eve dönme fikri, yalın ama vurucu bir biçimde anlatılıyor. Zambra’yı çok beğenince ilk romanı olan Bonsai’yi de okudum sonradan ancak aynı tadı alamadım, onu da belirteyim; yani bu özel bir roman. Ayrıca kendi okurluk geçmişimde de eksik olan klasiklerden Madam Bovary’yi okumak için güçlü bir istek uyandırdığını da söylemem lazım. Kitabı herkese öneririm.

İzlediklerim
Her sayıda, izlediğim film veya dizilerden biri için yazdığım bir incelemeye yer veriyorum.
500 Days of Summer
Romantik komedi türü meğerse bir insan olsa, kalbinde hafif bir yanma hissedip doktora gitse ve ona ekokardiyografi çekseler çıkan grafik şöyle olur:
Rastlantı sonucu hayatının aşkı olabilecek o kişiyle karşılaşma ve mutluluk.
Yanlış anlaşılma, üzüntü ve kısa ayrılık.
Arkadaşlarla ya da aileyle konuşma ve farkındalık.
Tekrar birleşme ve mutluluk.
Tutan bir formül, yüzlerce kanıtı var.
500 Days of Summer (Aşkın 500 Günü) ise üstteki reçeteye uyar gibi başlayıp, hınzır bir çocuk gibi yaramazlık yapan bir film. Bana kalırsa özelliği ve kendini tekrar tekrar izlettirmesi de burada gizli. O yıla kadar (ne de sonrasında) müzik videolarından başka bir marifeti bulunmayan yönetmen Marc Webb’den şaşırtıcı orijinallikte bir yapım izliyoruz. Başrolümüz Tom (Joseph Gordon-Levitt) mesleğini yapmayan bir mimardır. İşi gücü Summer’a (Zooey Deschanel) abayı yakmaktır.

Film bu âşık olma hâline gerçekçi bir mercek tutuyor, bunu da iki süper yöntemle birden yapıyor. İlki, aşkı şimdiki zamanda değil hatıralarda arıyor. Cidden arıyor; çünkü bu aşk “armut piş ağzıma düş!” değil. Aşk olup olmadığı bile belli değil. İnsan beyninin hatırlama şekline ithafen, film bu sembolik beş yüz günde bir ileri iki geri gidiyor. İkincisi ise, masalsı birkaç anına rağmen (Disney kuşlarının Tom’un başında dolandığı ve halkın galeyana gelip dans ettiği o unutulmaz sahne gibi), acımasızca gerçekçi bir bakış açısıyla sorularını soruyor. Yine unutulmaz bir başka sahnede beklentilerle gerçekleri hakikaten yan yana koyuyor (videosu aşağıda). Hepsini toparlamak ve doğruları yüzümüze vurmak adına, filmi seslendiren o dostane anlatıcı ve yerinde giren nefis müzikler de adeta anılara altyazı oluyor.
Beklediğimiz, o her neyse, gibi bir film değil bu. Komik, heyecanlı, üzücü, romantik, oyunbaz, depresif, olgun, çocuksu, hayalci, gerçekçi, her duyguya her hâle gark eden bir film. Başkarakterini aptal yerine koymaktan çekinmiyor, öyle de cesur. Türü sevenler için de sevmeyenler için de tavsiye listelerinin başına yaraşır. Yaza yaza yaz gelsin diyerek 2009 tarihli filmi Disney+ platformundan izleyebileceğinizi belirteyim.
Kapatırken
Kendimce Düşünceler, sadık bir dost gibi, iki haftada bir pazar sabahları söz verdiği saat olan 9:00 sularında bülten formatında e-postalarınızdaki yerini alıyor. Size ilham vermesi için tek yapmanız gereken ücretsiz bir biçimde abone olmak.
Keyif aldıysanız kalp simgesine (❤️) tıklayarak beğenilerinizi gönderebilir, bültenin hemen altına yorum ekleyebilirsiniz (💬). Paylaşmak isterseniz restack butonunu kullanarak (🔁) ve aşağıdaki butona tıklayarak Kendimce Düşünceler bültenini paylaşabilirsiniz.
Görüşmek üzere, sevgiyle kalın 👋
Hezârfen veya polimat (polymath) birçok disiplinde engin bilgiye sahip olan kişi demektir. Örneğin; Aristoteles, Newton, Da Vinci.






500 Days Summer filmini görünce yazıda yazmadan duramadım. Elinize sağlık incelemeleriniz tespitleriniz yazı boyunca çok güzel Utku Bey. Film bence herşeyin başladığı kadar güzel gitmeyebileceğini anlatmak adına farklı bi perspektif sunuyor. Buradan sonrasını spoilera maruz kalmak istemeyen arkadaşlar okumasın. 😊 2 yıl önce izlemiştim. Bende bıraktığı izi düşünürsem herhalde hayal kırıklığına uğramamak için duyguya çok kapılmamak gerektiği. Film başlarda o çiftin birbirini fark etme sürecinin sancısını yavaş yavaş inşa etme aşamasını güzel işliyor. Güzel olan o aşk dolu anlar baştaki sancılı sürece göre aniden bitiyor sanki. Sonlara doğru da Tom'un hayata küsmesi ve ayrılık sonrası depresyonu çok güzel işlenmişti. En sonunda kahramanlarımızın o son buluşmasındaki böyle bi hissizlik hali var. Tom yarım kalmış hala bi cevap bekliyor. Kızda belki biraz bencilce de olsa yapmamı gerekeni yaptım diyor. Hikayesi akışı falan çok güzel filmdi. 🙂