Kendimce Düşünceler - 8: Öğretmenler Günü
Kızılderililer pozitif psikoterapiyle aynı doğruları bulmuş olabilir mi? 🏹 Koçluk ve mentorluk arasındaki fark nedir? 🧑🏫 Oku: İnsan Olmak 📚 İzle: Ayak İşleri 🎬
Başlarken
Okula giden çocuklarımızın bu satırları okuyan bizlerden daha iyi bileceğini düşündüğüm üzre, 24 Kasım esasen, 1 Kasım 1928’te yapılan harf devrimi ile yeni Türk alfabesinin kabulü ve Mustafa Kemal Atatürk’ün şehir şehir dolaşarak yeni alfabeyi öğretmesi üzerine, meclis tarafından kendisine verilen Millet Mektepleri Başöğretmeni ünvanının yıldönümüdür. Ülkemizde “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaya başlanması görece yeni (1981) sayılabilir ancak öngörülü bir pratik olduğunu kabul etmek lazım, zira öğretmenlerin ekonomik durumu, çalışma şartları, hakları, mesleki gelişim imkânları ve sosyal statüleri 5 Ekim 1966’da Uluslararası Çalışma Örgütü ve UNESCO’nun birlikte yaptıkları bildiride ortaya konsa da, 5 Ekim’in Dünya Öğretmenler Günü olarak kutlanması ancak 1994’ü bulmuştur. Binlerce yıllık öğretmenlik geleneğinin insanlığa kattığı en önemli değerlerden olan öğrenme ve gelişmenin takdir edilmesinin bu kadar gecikmesi gerçekten düşündürücü. Son yapılan araştırmalar, yapay zekanın insan desteği olmadan öğretmenlik yaptığı senaryoların insan destekli senaryolara göre son derece zayıf öğrenciler yetiştireceği sonucuna varıyor. Büyük İskender’in şansı, kütüphanelerden parşömen toplayıp bunları ona özetleyecek kulları olması değil, 13 yaşından itibaren Aristoteles’ten dersler alabilmesiydi, bunu unutmamak gerekiyor. 21. yüzyılda öğretmenlerin emeği yeterince tazmin ediliyor mu, bunu soru işareti olarak ekliyorum, yorumu özellikle öğretmen çocuklarına bırakıyorum. Ceyhun Atuf Kansu’nun Dünyanın Bütün Çiçekleri şiirinin başlangıcını sevgiyle paylaşıyorum:
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya

Her bültene “öğrenme ve gelişim yolculuğu” diye başlamamın sebebi, öğrenme ve gelişmenin en emin olduğum değerim olması. Değerlerimizi edinmemizin bir numaralı sebebi de çoğunlukla ailemiz oluyor. Kitaptan, dergiden, kültürden ve eğitimden kısmayan, bilgiyi her şeyin önüne koyan öğretmen bir ana-babanın çocuğu olmaktan iftihar ediyorum. Her hafta olduğu gibi bu bülten yolculuğuna eşlik eden okuyucularımıza teşekkürü bir borç biliyorum. Hadi başlayalım.
Yazılardan Kısa Kısa
Her bültende o hafta https://utkucevre.com.tr web sitesinde yayınlanan yazılardan kısa birer tanıtıma yer veriyorum. Yazıların tam hallerine, her bir tanıtımın sonunda yer alan linke tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Pozitif psikoterapi 1980’lerden itibaren dünya çapında kullanılan bir iyileşme tekniği ve bize sunduğu en önemli model, yaşamımızın beden, ilişkiler, başarı ve hayaller boyutlarındaki ağırlıklarına odaklanan denge modeli. Araştırma yaparken karşılaştığım, birçok Kızılderili kabilesinin şifa çarkı veya kutsal çember dediği bir hayat/iyileşme sembolüyle, denge modelinin arasında yüksek oranda benzer unsur olduğunu fark ettim. Bu konuda daha önce herhangi bir yerde rastlamadığım orijinal bir karşılaştırma olarak kaleme aldığım Denge Modeli ve Kızılderili Bilgeliği isimli yazıyı okumak için buraya tıklayın.
En ünlü Kızılderili şeflerinden olan Oturan Boğa, 1876’da federal süvari kolordusunu Little Bighorn muharebesinde yenilgiye uğratmasıyla Amerikan yerlilerinin direniş sembollerinden olmuştu. Savaş bittikten sonra ise ailesini geçindirmek için Buffalo Bill’in Vahşi Batı Şovu’nda oyuncu olarak yer aldı. Öğretmenler gününün şerefine, koçluk ve mentorluk arasındaki farkı açıklayarak başladığım ve mitolojideki önemli bir mentor olan (astroloji severlerin de yıldız haritalarından bileceği) Chiron’u tanıtarak sürdürdüğüm, Marcus Aurelius’un öğretmenlik hakkındaki düşüncesi üzerinden, Helen Keller’ın öğretmeni Anne Sullivan’a ve Finlandiya’nın öğretmen öncelikli eğitim sistemine de yer verdiğim Öğretmenim Canım Benim isimli yazıyı okumak için buraya tıklayın.
Okuduklarım
Her bültende önceki hafta bitirdiğim kitaplardan en çok beğendiğimle ilgili olarak Goodreads’e yazdığım eleştiriyi paylaşıyorum.
2018 yılında aramızdan ayrılan Engin Geçtan’ın, hem bir akademisyen ve psikiyatrist hekim olarak uzun yıllara varan çalışmalarının konsantre edilmiş bir hali, hem de psikoloji, felsefe, antropoloji ve sosyoloji bilimlerine şapka çıkaran bir insanlık ve toplum incelemesi İnsan Olmak. Engin Hoca, psikanaliz kuramına inanıyor, ancak kendini Freud ekolünün yüzde yüz temsilcisi olarak saymıyor. Geçtan, kitabın son bölümünde çıtlattığı gibi, Freud’dan Adler’e Jung’dan Fromm’a birçok akımın artı ve eksilerini çok iyi özümsemiş, bunun yanına da varoluşçu felsefeyi ve antropolojik araştırmaları eklemiş. İlk yayınlandığı 1983’ten bu yana kırk yıldan fazla süre geçmesine rağmen güncelliğini korumayı başarmış, dünya insanlığı için global birçok gözlem ve sınıflandırma bulundurmasının yanında, ülkemiz özelinde de güçlü sosyolojik tespitler yapmayı başarmış bir eser. Şu ana kadar 29 basım yapmasına şaşmamak gerekiyor. Özellikle Sigmund Freud ve sonrası psikiyatrik ekollerin uzman bir harmanıyla konuya giriş yapmak isterseniz, her ne kadar takip edilmesi kolay olmasa da (Gündüz Vassaf’ın Cehenneme Övgü’sü ayarında, sonuçta bir Ulysses de değil) kesinlikle öneririm.
İzlediklerim
Her bültende önceki hafta izlediğim film veya dizilerden en çok beğendiğimle ilgili olarak yazdığım bir eleştiriye yer veriyorum.
Televizyonda en son ne zaman Türkçe bir komedi dizisi seyrettiniz desem, aklınıza gelen örnekler Avrupa Yakası, Yalan Dünya döneminden pek de öteye geçemez. Sinema için haddinden fazla çekilen Türkçe komedi filmleri (maalesef yarısında senaryo ve sinematografi problemi görülüyor, özellikle de film ne kadar sulu zırtlaksa o kadar kalitesiz oluyor gibi bir korelasyon var), televizyon dizisine sayıca da olsa yansımıyor. Gülse Birsel bunu şöyle açıklamıştı, “komedi dizisi dediğin 20 dk olur, 30 dk olur ancak her hafta 100 dk’lık komedi dizisi yazmak deli işi”. Murat Soner televizyonları saran dram türü dizi hegemonyasını Youtube kanalında oldukça esprili bir dille eleştiriyor, öneririm. Peki bu komedyenler nerede derseniz, evet tahmin edebileceğiniz gibi hepsi dijital platformlarda. Erşan Kuneri ve Gibi’yi herkes biliyordur, hatta BluTv dizilerinden Prens bile gözünüze çarpmış olabilir. Buna platforma aşina olmayanlar için bir ek yapmış olayım. Ayak İşleri dizisini de 4 sezonuyla Gain platformunda izleyebilirsiniz.

Çağlar Çorumlu’nun canlandırdığı Vedat ve Güven Murat Akpınar’ın canlandırdığı Evren isimli birbirinden zıt kişiliklere sahip iki ana karakterimiz, yanlarında çalıştıkları zengin iş insanı Sermet Bey’in verdiği görevleri ya da diziye ismini de veren ayak işlerini, her bölümde itinayla gerçekleştirmektedir. Birbirinden tuhaf durumlarda kalan ikilinin maceralarını izlemek gerçekten çok keyifli. Caner Özyurtlu ve Volkan Öge tarafından yazılan dizi, hem klasik olarak göreve giden biri tecrübeli diğeri çömez ikili dinamiğine saygı duruşunda bulunuyor, hem de suç/aksiyon/macera türünün bütün klişelerini ters yüz ediyor. Gibi’nin matematiğini, yazarları Feyyaz Yiğit ve Aziz Kedi bir defasında şöyle açıklamıştı:
Sıradan karakterlerin başından geçen olağanüstü olaylar veya olağanüstü karakterlerin başından geçen sıradan olaylar, durum komedisinde seyirci buna güler.
Bence Ayak İşleri bu açıdan yakın dönem dizilerinden en çok Gibi ile benzeşiyor, diyalog-yoğun, temposu, çekirdeği, ne anlatmak istediği seyirciye doğru şekilde geçen, en önemlisi de seyircinin zekasına hakaret etmeyen yapımlar bunlar. Birini üste birini alta koyamam. Çok fazla iyi bölüm var ama sanırım favori bölümümün ilk sezondaki Audition bölümü olduğunu da söylemeliyim. İmkânı olan, kahkahalarla gülmek isteyen herkese tavsiye ederim.
Not: Dizinin yaratıcıları Caner Özyurtlu ve Volkan Öge’nin Fatih Altaylı ile yaptıkları keyifli söyleşiyi de aşağıda paylaşıyorum. Özellikle Öge’nin inşaat mühendisliğine dönemine ilişkin anıları hem komik, hem de düşündürücü.
Kapatırken
Kendimce Düşünceler bülteninin her hafta Pazar sabahları yayınladığım yeni sayıları e-posta adresinize gelsin isterseniz, bültene ücretsiz abone olmak için aşağıya e-posta adresinizi yazmanız yeterli.
Bültenin hemen üst ve alt bölümlerinde yer alan kalp simgelerine tıklayarak beğenmeniz, bültenin altında yer alana yorum kısmından görüş bildirmeniz ve ilgileneceğini düşündüğünüz arkadaşlarınızla aşağıdaki butona tıklayarak bülteni paylaşmanız hem beni mutlu eder, hem de yazıların daha çok kişiyle buluşmasına destek vermiş olursunuz.
Görüşmek üzere, sevgiyle kalın 👋