Kendimce Düşünceler - 42: Merhaba, Adım Inigo Montoya
Müziğiyle şiirlere can veren Timur Selçuk'u hatırlıyoruz. 🎹 Ankara Savaşı -> Zeki Müren. 🌞 Oku: "Bilge Kağan'ın Vasiyeti - Ahmet Taşağıl" 📚 İzle: "Kız Kardeşler - Emin Alper" 🎬
Başlarken
Rob Reiner’in yönetmenliğini yaptığı 1987 tarihli The Princess Bride, artık kült statüsünde olan bir fantastik filmdir. Başrollerinde, daha sonra Saw’dan hatırlayacağımız Cary Elwes ve Forrest Gump’ın Jenny’si olacak Robin Wright ile birlikte, bir de yıllar sonra Homeland dizisindeki Saul Berenson rolüyle ekranlarda arzıendam edecek olan Mandy Patinkin yer alır ve filmin en orijinal karakteri olan Inigo Montoya’ya can verir. Inigo Montoya, Kont Rugen isimli bir aristokrattan babasının intikamını almayı yaşamının tek amacı haline getirmiş onurlu bir kılıç ustasıdır ve şu unutulmaz repliği filmde defalarca tekrarlar:
Hello. My name is Inigo Montoya. You killed my father. Prepare to die.
Filmi çocukken video kulübünden kiralayıp seyrettiğimizde de büyüyünce tekrar tekrar izlediğimde de bu replikte en çok şaşırdığım kısım, en başındaki “Hello / Merhaba” olurdu. Inigo Montoya, “Ölmeye hazırlan,” dediği düşmanını önce neden selamlar?
Selamlaşma şekilleri toplumdan topluma değişiyor tabii. Bedeni mahrem sayan Uzak Doğu’da ve Hindistan’da temas etmeden karşılıklı eğilerek veya eller önde birleştirilerek selamlaşılırken, azıcık batıya geldiğinizde, Orta Doğu’dan başlayarak en yaygın selamlaşma şeklimiz el sıkışmak. Roma devrinde el sıkışmanın anlamı, sağ elinde kılıç olmadığını, dolayısıyla da karşındaki için tehlike arz etmediğini iletmekti. Görünür barbarlığımızın azaldığı günümüzde, tokalaşmayı iki kalp arasında bir köprü kurmak olarak görebiliriz. “Söz göze söylenir,” argümanına karşı “gözler ruhun aynasıdır,” inanışıyla göz göze bakmayı bile yasaklayan da yine Uzak Doğu geleneklerinden başkası değil. Ancak selamlaşmanın seslendirilmesi her yerde var, bu değişmiyor. Her dilin bir Merhaba’sı var yani. 1977’de fırlatılan uzay sondaları Voyager 1 ve Voyager 2 halen yolculuklarına devam ediyor ve sistemlerine yüklü Altın Plak’ta Türkçe dahil 55 dilde selamlama var. Plak üzerinde uzayın derinliklerine giden bizim dilimizdeki selamlama şöyle (şaka değil):
“Sayın Türkçe bilen arkadaşlarımız. Sabah şerifleriniz hayrolsun.”

1979’da yani Voyager’ların fırlatılmasından iki sene sonra, Barış Manço’nun Yeni Bir Gün albümü yayınlandı. Albüme adını veren şarkının sözlerini hatırlar mısınız? “Tatlı komşu Ayşe Teyze / Emekli Salih Öğretmen / Yeni bir gün doğdu merhaba”. Her yeni gün bir merhaba, her merhaba yeni bir başlangıç şansı. Inigo Montoya, kontu öldürüp intikamını aldıktan sonra der ki:
Çok garip. O kadar uzun süredir intikam işindeyim ki, şimdi bittikten sonra hayatımın geri kalanında ne yapacağımı bilmiyorum.
Kin gütmeyin, hırs yapmayın, bütün yumurtaları tek sepete koymayın. Yalnızca “Merhaba!” deyin.
Esenleme yolculuğunda yanınızda olan Kendimce Düşünceler’i okuduğunuz için tekrar teşekkürler. Hadi başlayalım.
Merhaba.
Blogumdan
Her sayıda, blogumda o hafta yayınlanan yazıyı paylaşıyorum.
İyi Şarkı İyi Şiir
Her işte iç motivasyona ihtiyaç var, belki en çok müzikte. Bir örnek vereyim. 1989'da İsviçre'de düzenlenen (bir önceki yıl Celine Dion'la kazanmışlardı) Eurovision şarkı yarışmasına Grup Pan'ın Bana Bana şarkısıyla katıldığımızda, büyük kızı Hazal'ın da yer aldığı grubun kurulmasına önayak olan, şarkıyı da besteleyen Timur Selçuk, yarışma esnasında orkestraya da şeflik yapmıştı. Şarkının müzikalitesi güzeldi, tabii o yıllarda politik anlamda yarışmada hiç şansımız olmadığını söylemek lazım. Zaten birincilik de aynı yıl dağılmaya başlayan Yugoslavya'ya bir veda hediyesi olarak verilmişti. İlginç olan nokta şu, Timur Hoca içindeki coşkuyla zaten temposu yüksek olan şarkıyı orkestraya o kadar hızlı çaldırıyor ki, şarkı olması gerekenden 52 saniye daha kısa sürede bitiyor. Olur ya konser kayıtlarına bir yerden rastlarsanız Selçuk'un beyaz smokininin içinde inanılmaz bir enerjiyle, yani kelimenin tam anlamıyla hoplayıp zıplayarak orkestrayı yönettiğini görürsünüz.
Münir Nurettin'in oğlu olmak herhalde kolay bir sınav olmasa gerek. Yani aşmanız gereken çıta çok yüksek. Ünlü sporcuların, müzisyenlerin çocukları genellikle ebeveynlerinin gölgesinde kalırlar biliyorsunuz. O yüzden ya mesleği bırakırlar ya da kendilerine sunulan sportif/sanatsal mirası ellerinin tersiyle iterek sıfırdan varlık göstermeye çalışırlar. Bence Timur Selçuk'u özel kılan, babasının kuşaklar boyu bilinecek olan klasiklerini bağrına basıp yalnızca tatlı tatlı modernize ederek (Bu mirası ne kadar önemsediğini, vaktiyle gecenin bir yarısı uykusundan uyanıp A Takımı'na canlı bağlanarak, Dönülmez Akşamın Ufkundayız'ı sormadan kasetine dahil eden Gökhan Tepe'yi unutulmaz bir orijinallikle haşlamasından hatırlayabiliriz. Böyle şoke edici anlar hep Savaş Ay'la A Takımı'na kısmet olurdu), bir yandan kendi efsanesini de yaratma başarısı. Ekolü almış usta. Münir Nurettin Selçuk gibi o da doğru şiiri doğru müzikle buluştururdu. Kendisi de, bestelenecek şiir seçimi konusunda babasını örnek aldığını BBC'ye verdiği röportajda söylemiştir. Ümit Yaşar Oğuzcan'ın Bugün Yarın Daima'sı mesela:
"Yeter beklediğim bir sabah ansızın çık karşıma
Benim ol bu gün yarın ve daima"
Yahut Faruk Nafiz Çamlıbel'in Sen Nerdesin'i (Yürek öyle bir şey ki, insana 10. Yıl Marşı'nı da yazdırır, bu romantik şiiri de):
"Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye,
Yollarını bekledim görüneceksin diye."
Hangisini paylaşsam diğerlerine ayıp olacak. Siz en iyisi 2000 tarihli Seçkiler albümünü dinleyin (aşağıda var). Beyaz Güvercin, İspanyol Meyhanesi, Ekonomi Tıkırında, Ayrılanlar İçin... Herhangi birini dinleyin, sonra bir hafta dilinize takılsın, çok defa da siz söyleyin.
Beşli Çağrışım
Her sayıda, birbiriyle başta ilgisiz görünen bir kavramdan diğerine beş maddede çağrışım yaparak ulaşma oyunu oynuyoruz. Bu hafta Ankara Savaşı’ndan yola çıkıp Zeki Müren’e varıyoruz. Siz de farklı yollarla ulaşmayı deneyebilirsiniz.
Not: Bülten aboneleri beşli çağrışım önerilerini chat üzerinden bırakabilir. Önerisi bültende yer alan aboneye atıfta bulunarak teşekkür edeceğim.
20 Temmuz (28 Temmuz diyenler de var) 1402’de, Çubuk Ovası’nda iki Türk devleti, Timurlu İmparatorluğu ile Osmanlı Devleti savaştı. Hindistan’dan getirdiği 35 savaş filinin yanı sıra taktik üstünlüğü de ele geçiren Timur Ankara Savaşı’nı kazandı ve I. Bayezid’i esir aldı. Sonrası bildiğiniz gibi Fetret Devri.
İki hükümdar uzun yıllar boyunca birbirleri hakkında ağır ifadeler kullandıkları bir mektuplaşmanın içindeydi. Cengiz Han’ın soyundan geldiği rivayet edilen Timur, atasına saygısı dolayısıyla normalde daha alt bir ünvan olan Emir ünvanını kullanırdı ve o dönem için daha küçük gördüğü Osmanlı padişahının daha üst olan Sultan ünvanını kullanmasına kızardı. Yıldırım’ın argümanı ise kendisinin Timur’dan farklı olarak Bizans’a yani gavûra karşı cenk ettiği, bu yüzden de daha üstün ünvana hakkı olduğu yönündeydi.
Timur’un Anadolu seferi tuhaf sonuçlara yol açtı. Öncelikle 1394’ten beri kuşatma altında, ha düştü ha düşecek olan İstanbul’un fethi 50 yıl ötelenmiş oldu. Muhtemelen Fatih gibi müstesna bir hükümdar denk gelmese daha da çok ötelenirdi. Ankara’dan sonra İzmir’e yürüyen Timur ise, Rodos Şövalyeleri’nin 1351’de Aydınoğulları Beyliği’nden aldığı şehri (Gaziemir ilçesi ismini Aydınoğlu Gazi Umur Bey’den alır), kuşatma sonucu 1402’nin aralık ayında tekrar Türkiye topraklarına katmış oldu. Sonra ilginç bir tercihle gerisin geri dönerek Çin’e sefer düzenledi ve sefer yolunda hayata gözlerini yumdu.
İzmir’den kaçan şövalyeler güneye gidip antik Halikarnas kentine yerleştiler. Burada Aziz Petrus Kalesi (bugünkü Bodrum Kalesi) ismini verdikleri bir kale inşa ettiler. Bodrum şehrinin adı da kalenin diğer ismi olan Petronium’dan gelir.
Bu tarihten yaklaşık 575 yıl sonra, yani 1980’de sanat güneşimiz Zeki Müren de Bodrum’a yerleşti ve ömrünün sonuna dek, tam 16 yıl orada yaşadı. Çağının ötesinde bir sanatçı olan Müren’in, şimdi müze olan evini ziyaret ederseniz kendi tasarladığı iddialı sahne kıyafetlerini de görebilirsiniz.

Okuduklarım
Her sayıda, son okuduğum kitaplardan biri için Goodreads’e yazdığım incelemeyi paylaşıyorum.
Bilge Kağan’ın Vasiyeti
İslam öncesi Türk tarihi konusunda ülkemizin en önemli uzmanlarından biri Prof. Ahmet Taşağıl’dır. Hocayı popüler tarih kitapları dışında Youtube kanalından ve Teke Tek Bilim, Tarihin Arka Odası gibi programlardan tanıyor olabilirsiniz. Bilge Kağan’ın Vasiyeti kitabında, özellikle Göktürk Devleti’nin tarihi, yönetim yapısı ve kağanları konusundaki bilgilerimizi tazeliyor. Kuruluşundan yıkılışına Doğu ve Batı Göktürk Devletleri’nden başlıyor. Sonra Bilge Kağan, devleti birlikte yönettikleri kardeşi Kül Tigin ve bağa tarkan (üstün kumandan) ünvanıyla sonuncusu Bilge olmak üzere dört hükümdara danışman olmuş Tonyukuk’un, Roma’daki Sezar-Pompey-Crassus triumvirasının yürüttüğü yönetim biçimini andıran idaresiyle (buradaki fark tabii ki kağan rolünün hiyerarşik olarak üstte olması) hızlıca Çin esaretinin ataletini üzerinden atabilmiş olan İkinci Göktürk Devleti’ni anlatıyor. Özellikle meclisin kağan üzerindeki gücünü anlattığı kısım çok ilginç. Son olarak da Orhun Yazıtları’nda anlatılanları yorumluyor ve Bilge Kağan’ın geçmiş, kendi devri ve gelecekle ilgili sözlerini güzelce damıtarak okuyucuya sunuyor. Çabucak okunan, dili yalın ve tarihi arka planı dolu bir kitap. Vaktiyle NTV’de gazeteci Ahmet Yeşiltepe’nin yaptığı harika belgesel Zaman Yolcusu Türklerin İzinde’yi benim gibi merakla izleyenler için (Youtube’da bölümleri var) Orta Çağ Asya’sına hızlı bir bakış şansı olarak da öneriyorum.
İzlediklerim
Her sayıda, son izlediğim film veya dizilerden biri için yazdığım bir incelemeye yer veriyorum.
Kız Kardeşler
İç Anadolu’nun yoksul bir dağ köyünden şehre besleme olarak gönderilen üç kız kardeş, her biri farklı sebepten olmak üzere sırayla babalarının evine geri döner. Tabii ne köy ne şehir ne de beslemelik onların peşini bırakır. Kısaca böyle özetleyebileceğim izleğiyle Emin Alper, 2019 tarihli uzun metrajı Kız Kardeşler’de hem senarist hem de yönetmen olarak (kısa bir cameo yaptığı için oyuncu olarak da) başarılı bir işe imza atmış. Alper 2012’de çektiği ilk filmi Tepenin Ardı’ndan beri oldukça iyi eleştiriler alan, kendi kitlesini de oluşturmayı başarmış saygın bir yönetmen. Sinemayı, sanatı çok sevdiği o kadar belli ki… Filmleri göndermeler, homajlar ve metaforlarla dolu. Kız Kardeşler’i izlerken zihnim ister istemez Nuri Bilge Ceylan’ın Anton Çehov öykülerinden serbestçe uyarladığı ödüllü filmi Kış Uykusu’na kaydı. Daha sabırlı diyebileceğim Nuri Bilge, filmini iki saatte bitirseydi herhalde buna benzerdi. Emin Alper’in özellikle tempo ile oynama yeteneği muazzam. Abla ve ortanca kardeşin yayık tereyağı salladığı sahnenin artan hızı ve çobanın üstünde son bulan kreşendosu çok zekice mesela. Yine köyden çıkıp etinden sütünden faydalanmaya devam eden Dr. Necati ile uçurumun kenarında rakı içtikleri sahnede artan gerilim, bence yarım akıllı çoban Veysel rolünde harika bir oyunculuk sergileyen Kayhan Açıkgöz’le Necati rolündeki Kubilay Tunçer arasında gidip gelen kamera, Veysel’in konuşmasında artan sitemkar hava seyirciye çok iyi geçiyor. Gerek babaları rolündeki Müfit Kayacan, gerekse de üç kız kardeşi canlandıran Cemre Ebüzziya, özellikle Ece Yüksel ve genç oyuncu Helin Kandemir ayrı ayrı iyi. Filmin toplumsal gerçekçi tarafları yer yer şoke edici, bu şoke edici olayların bazıları o kadar tepkisiz geçiyor ki, izlemesi zor geliyor. Tür olarak trajedi tarafı bence ağır basan bir trajikomedi desek sanırım uygun düşer. Antik tragedyalar gibi her karakter sonunda kaderiyle yüzleşiyor. Güleyim diye izleyemezsiniz yani. Moraliniz varsa, iyi bir film izlemek isterseniz şu an TOD ve TV+’tan erişebilirsiniz, öneririm.

Kapatırken
Kendimce Düşünceler, sadık bir dost gibi, her hafta pazar sabahları söz verdiği saat olan 9:00 sularında bülten formatında e-postalarınızdaki yerini alıyor. Size ilham vermesi için tek yapmanız gereken ücretsiz bir biçimde abone olmak.
Keyif aldıysanız kalp simgesine (❤️) tıklayarak beğenilerinizi gönderebilir, bültenin hemen altına yorum ekleyebilirsiniz (💬). Paylaşmak isterseniz restack butonunu kullanarak (🔁) ve aşağıdaki butona tıklayarak Kendimce Düşünceler bültenini paylaşabilirsiniz.
Görüşmek üzere, sevgiyle kalın 👋
Her hafta ruhumuza dokunan bir nota gibi yazılarınız. Teşekkür ederiz. 🙏🏻Timur Selçuk ve Ümit Yaşar Oğuzcan denilince benim için en özel şarkı; Beni kör kuyularda. Anneme yazılmış ve bestelenmiş gibi
https://open.spotify.com/track/6L45XQPuAUJfYuxirVRVr0?si=NWK14cmyRTi4HsaInDQBUw